Keder Kalıntısı

 


Şimdiye kadar bildiğin bütün yolları denedin. Kendini sevmeyi, var olmaya çabaladığın yaşamda anlam kırıntısı irdelemeyi. Bir çıkar yol bulmak, içindeki sonsuz kara delikte kavrulan o sıkıntıyı atmak mümkün olmuyor. İliklerine kadar bulantı hissi besliyorsun, hücrelerin yaşamın çekilmezliğini kusuyor. Hiç mi sevemezsin, öylesine, rastgele, bir anlık. Gündelik uğraşların arasında, değersiz ve hor gördüğün herhangi bir şeyin içinde.

Sen hayatın kusurlu noktasısın. Diğer birçoğu gibi. Lakin kasıtlı bir çabayla içinde dev bir canavar besliyorsun. Özenle kederle besliyorsun onu. Varlığını yok etmesine izin veriyorsun. Keşke diyorsun yok etse beni. Bitse bu çekilmezliğe sebep olan her şey. Kendini yok etmeye özen gösteriyorsun. Hayatın akışı sana uymuyor, sen ona uyamıyorsun. Üstüne uymuyor hiçbir meşgale.

Kendinden yorgunsun, taşıdığın o kara delikten yorgunsun. İçin tıklım tıkış çığlık dolu. Mümkünü yok diyorsun, oluru yok. Bir kurtuluş yok. İnsan kendinden kaçamaz. Kafanın içine yerleştirdiğin, en derine gömdüğün o dilhun vaziyetten hiçbir manevi hâl seni kurtaramaz. İçinde filizlenmiş, yeşermeye meyil ederken çürümüş birden. En derinine işlemiş her bir kalıntı. Sen bir kalıntısın. Bir keder kalıntısı. Bütünleşebileceğin tek yer bir toprak parçası.

Yorumlar

  1. Zevkini rafine eden insanın sonunda sezilerini,takip ederek keşfettiği bir manzaraya tam saatinde varması gibi olmalı bazı şeyler. Güneş her saatte batmadığı gibi, her şeye her zaman ulaşamamak gerek. Ya da raftan satın aldığın bir gün batımıyla uzunca yürüyüp
    "Ben onu o noktadan izlemek istiyorum" dediğin manzara arasındaki farkı değer olarak hissedebilmek gerek,sanırım.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ruh

Gerçekliğini Yitiren Anlar

Ölü Yaprak Övüncesi