Çay Üzerine Çürüme Tahlili


Şu sıralar çok tökezliyorum Ercüment,
boğazım da bir yumru.
Devrik cümleler dökülüyor dilimden,
ve biliyorum çürümüş bir yaşamı sürüncemede bırakıyorum.
İnsanlara baktığımda anlıyorum da hepsi çürümüş bir yaşamın kalıntıları aslında.
Çürümüş gözler aslı görmüyor,
çürümüş eller varlığı hissetmiyor,
ve çürümüş yürekleri dirilemiyor.
Bir çay koy Ercüment bir de karanfil ekle.
Başına mucize diyebileceğin, devasa güzellikte bir şey geldi mi?
Bana geldi, ben öyle sandım.
Güzel şeyler ya çabuk biter yada harikulade bir sahteliği barındırır içinde.
Ondandır ne zaman başıma güzel bir şey gelse korkmaya başlarım,
bilirim ki, arkasından hüzün koşar adım bana yaklaşır.
Ercüment çayına üç şeker atıyor, çayı şekersiz içen biri olarak kınamadan edemiyorum.
Diyorum ki ben dünyayla başa çıkamıyorum. Avuçlarım mı küçük, parmak uçlarım mı yere sağlam basmıyor bilemem.
Hissiyatım bir yitime baş koydu.
Çabalamıyorum ve duyumsadığıma duyarsızlaşıyorum artık.
Bildiğim tek şey; iyi bir ruhun her zaman kedere denk düştüğü.
İnsanların zaafı vardır bu ruhlara, kanatmak, acıtmak en çokta köreltmek için.
Bu zaman da insanım diyebilmek varlığımdan utandırır beni.
Ercüment çayından bir yudum alıyor.
-Peki böylesi bir hiçliğin içinde hala neyi bekliyorsun?
Elimdeki elma şekerini gösterdim. “ Bu şekerlerin içindeki elmalar hep çürük oluyor biliyor musun, insanlara benzetirim hep. Ben çürük olmayanı bekliyorum.”
Sendeleyerek kalktığım yerden boyası çıkmış, çatlak kapı kirişine yöneldim.
Serzenişler kusan bir sessizlik dilimin ucunda, beşeriyete ilerledim.
                                                                                                                             
                                                                                                                 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ruh

Ölü Yaprak Övüncesi

Sessizliğe Güzelleme