Gerçekliğini Yitiren Anlar

Kara çaldığında gök Bir logar kapağının sesiyle yeşeren umutların bekleyişi başlardı. Her defasında hüzünle aşınırdı kulakları. Pencerenin önünde o sesi beklerken çocukluktan saçlarını ağarttı. Beklemekten sıkıldığı vakit, ona eşlik eden beyaz menekşeyle durmaksızın konuşurdu. O da soldu, gitti bir vakit sonra. Derdiyle çok mu bunaltmıştı, gözyaşlarıyla fazla mı sulamıştı? Neden göçüp gittiğini bilemedi hiçbir zaman. İçinde durmaksızın konuşan o sesin ilk dışavuruma yeltenmesiyle bir canlının katline sebep olmuştu. Ve sustu tamamen ve yazdı yalnızca. Kendine dahi afili cümlelere bulayıp sansürledi söyleyeceklerini. Tuzlu reçeller yedi çocukluğu boyunca ve tadı damağından bir an olsun gitmedi. Bir annenin emek emek dizdiği reçel kavanozlarından gözyaşları yutkundu yıllarca. Kaşıklardı umutsuzluğun yumuşacık kıvamını. Nasırlı ellerinden öperdi onun, fikrince iyileşirdi. Emek izleriydi onlar. Nasırlı kalbinden öpemezdi ama, ayan beyan gösterilen merhamete...